Moda’ya Bahar Geldi

Evet ağaçlar çiçek açtı, kediler ağaçlara çıktı, güneş içimizi ısıtıyor ve Moda’ya bahar geldi. Mart ayı başında cafe ve restoranlar açıldı. Tabii bu da Moda Caddesi ve ara sokakların ziyaretçilerle dolmasını sağladı. Moda sokakları cıvıl cıvıl oldu. Pandemi döneminde çok dikkatli olarak güneşin ve güzel havanın tadını çıkartmalıyız. Eve kapandığımız günlerde ihtiyaç duyduğumuz morali kazanmalıyız. Ama lütfen dikkatli olalım ki daha uzun seneler boyu güneşin tadını çıkartabilelim.

moda'ya bahar geldi

Bahar ile birlikte gökyüzünde de hareketlilik var. İstanbul üzerinden kuş göçü başladı. Moda da bu göçe şahitlik eden noktalardan biridir. Kısa bir süre sonra Leylek sürülerini görüyor olacağız. Hatta belki bu yazıyı okurken bile 1000-3000 arası leylek barındıran sürüler üzerinizden geçiyor olacak. Ya da kargaların, martıların telaşla bağrışarak gökyüzünde bir kuşu kovaladıklarını göreceksiniz. Bu bazen bir şahin bazen de bir atmaca olabilir. Şimdi size 1999 yılı Moda’sından bir hikayemi yazayım. Bu yazıyı 2006 yılında bir uluslararası dergi için yazmıştım, buraya Türkçesini ekliyorum.

Nisan’da Bir Gün

Bir bahar sabahı uyandım, yataktan kalktım ve köpeğim Kont’u yürüyüşe çıkardım. Köşedeki manavı geçerken sebzelerin arasından beni gözetleyen bir göz fark ettim. Bir kuştu. Bir demet maydanoz gibi gazeteye sarılmış, sadece kafası görünüyordu. Bu manav uzun senelerdir yerini Zeytinyağı üreten K-olive’e bırakmış durumda. Yavuz Emlak‘ın hemen yanıbaşında. Sözkonusu yerin sahibi Zahit bey isimli, annesi ile bu işi yapan efendi bir bey idi.

Manava girdim ve kuşu sordum. Bana, annesinin onu sabah kargalardan kurtardığını söyledi. Kargalar sokakta toplanıp ona saldırmaya çalışmışlar.

Bahar aylarında yırtıcı kuşlar görebiliriz. Zahit bey ve atmaca

Kuş bir yırtıcı gibi görünüyordu. Kartal mı yoksa şahin mi olduğundan emin değildim ama kesinlikle bir yırtıcı kuştu. O dönem kuşlara genel bir merakım vardı ama türleri ayırt edemiyordum.

Kont ve ben yeniden yola çıktık. Yürüyüşümüzü bitirip manavı geçerken kuş hala oradaydı. Zahit Bey ile durumu değerlendirdik. Sonra kuşu bir veterinere götürmeme izin verdi.

Veteriner onu tanımlayamadı ama fareyle beslemem gerektiğini söyledi. Bu fikir pek hoşuma gitmedi, bu yüzden kuşu eve götürdüm. Ardından internette yırtıcı hayvan yetiştiricisi web sitelerini aradım. O dönem Internette Türkçe kaynak bulmak da neredeyse mümkün değildi. Yurtdışından birkaç forum buldum ve bazı mesajlar gönderdim.

Bahar misafirimiz kim?

Amerika Birleşik Devletleri’nden Louise, ilk cevap veren oldu. Kuşu ona tarif ettim ama tanımlayamadı. Amerika bölgesindeki kuşlar Avrupa ve Ortadoğu kuşlarından farklılık gösterirler, hata yapmak istemedi. Yunan yaban hayatı rehabilitasyon uzmanı olan Philip Dragoumis ile temasa geçmemi tavsiye etti. Hemen bir email ile ona yazdım ve Philip’ten yardım istedim.

Philip de kısa sürede cevap yazdı. Gizemli kuşumun aslında bir bebek olabileceğini öne sürdü. Bahar aylarında bunun yaygın bir yanlış tanımlama olduğunu söyledi. Yuvadan düşmüş bir ebabil, ki ebabiller de Moda’da bolca bulunur, bir yırtıcı zannedilebilirdi.

bahar aylarının konuğu atmaca

Philip için kuşu fotografladım. Kuşun bir fotoğrafını gönderdiğimde, Philip bunun genç bir atmaca olduğunu söyledi. Yeni Yunan arkadaşım ve ben kuşu kurtarmak için birlikte çalıştık.

Önce ona evdeki karton kolilerden bir yuva yaptım. Nispeten loş ve tüneyebileceği bir dal olan bir kutu. Stres de bu tür hayvanlar için ölümcül olabiliyordu.

Ardından Philip’in tavsiyesine uyarak tavuk ciğeri ile besledim. Ancak atmaca onu yemeyi reddetti. Sonra Philip karaciğere kuş gibi bir görünüm vermemi önerdi. Bu yüzden muhabbet kuşlarımdan düşmüş eski tüyleri aldım ve karaciğerden bir “kuş” yaptım. Ama atmaca o tuhaf görünen şeye de dokunmadı. İkinci gün gelip geçti ve kuş hala bir şey yememişti. Bu yüzden Philip bana canlı bir kuş, bir bıldırcın servis etmemi tavsiye etti. Bunun korkunç, barbarca olduğunu düşündüm. Bir hayvanı kendi ellerinizle öldürmek gibi geldi bana.

Bir atmaca nasıl beslenir ki?

Louise’e email göndererek bunu sordum. Kuşları canlı bıldırcın (ve / veya fareyle) beslemenin normal olduğunu söyledi. Vahşi bir kuşa yaşama şansı vermenin bir bıldırcının hayatına değer olduğunu söyledi. Ne de olsa bıldırcın markette satılıyordu, birinin sofrasında yemek olacaktı.

O dönem Kadıköy’de sahilde evcil hayvanlar satılan bir bölge vardı. Bugün Balon Cafe ile Adalar Vapur iskelesi ile Polis Karakolu arasında kalan bölgede. Ön tarafında hasır adı verilen kafe vardı, arkada irili ufaklı yaklaşık 10-15 tane kuş, balık vs satan küçük kulübeler vardı.

Hemen oraya koştum, orada bıldırcın bulabileceğimi düşünüyordum. Ancak malesef orada yoktu, Eminönüne gitmem gerekti. Sonra Eminönü’nden dört bıldırcın aldım ve eve koştum. Odama girdiğimde son derece gergin hissettim. Atmacayı hangi bıldırcınla besleyeceğime karar vermem gerekiyordu ve bu durumdan mutsuzdum. Nefes nefese ve homurdanarak gözlerimi kapattım ve elimi bıldırcınların olduğu kutunun içine soktum. Böylece onlara adil bir şans verdim. Elimi kıpırdatmadan, önce birinin dokunmasını bekledim kıpırdamadan. Biri yaptığında, onu aldım ve atmacanın kutusuna koydum.

Bu gerginliğe dayanamayarak bir köşeye sıkıştım ve kaçınılmaz olanın olmasını bekledim. Odam o kadar sessizdi ki, kalbimin kulaklarımda bir davul gibi çarptığını duyabiliyordum. Aniden bıldırcın, atmacanın kutusunun içinde yürümeye başladı. Sonra kutunun içinde ayak seslerini ve yeri gagalayan bıldırcın gibi sesler duydum. Bunu hiçbir şey takip etmedi, sadece sessizlik. Sonra kutudan bir koku geldi.

Eğildim, yukarıdaki delikten atmacanın bıldırcını öldürdüğünü ve onu yediğini gördüm. İşte ilk kez bir yırtıcı hayvanın beslenmesine tanık oldum. Sarsılmıştım, bir saat dolaşıp sinirlerimi yatıştırmak için evden ayrıldım. Bu bir zafer miydi? Evet atmaca nihayet yemek yiyordu? Yoksa bu bir kayıp mıydı? Bıldırcın yaşamını yitirmişti?

Eve döndüğümde, kutularında yürüyen diğer bıldırcınların sesleri dışında her şey yine sessizdi.

Atmaca ile günler ilerledi

Bu beslenme altı gün daha sürdü. Bu süreçte üç kuş daha hayatını kaybetti ve biri yaşamaya devam etti. Atmaca yedinci gün sağlıklı ve enerjik görünüyordu. Philip ve ben onu mümkün olan en kısa sürede serbest bırakmanın iyi bir fikir olacağına karar verdik. Atmaca aksi takdirde kafeste rahat bir hayata alışabilirdi.

Philip de tamamen tesadüf eseri, kuşu doğaya bırakmamdan bir gün önce, Yunanistan’da bir atmaca buldu. O atmaca da bir binanın yanında yerde yatarken bulunmuştu. Hemen yanında da bir ötücü kuş yatıyordu. Her iki kuşun da kovalamacada pencereye çarptığını tahmin ettik. Ötücü kuş, camla çarpışma dolayısıyla ölmüştü, ama atmaca ertesi gün hemen toparlanmıştı.

Her iki kuşu da aynı gün, Ege Denizi’nin iki karşı yakasında serbest bırakmaya karar verdik. Türk ve Yunan halkının dostluğu için. Ben Moda’dan serbest bıraktım.

Philip ile bir başka bahar ayında yüzyüze de görüşebildik. Dostluk kazandı.

About Author /

Start typing and press Enter to search